Uçak kanat sisteminin üzerinden motoru söküp aldıktan sonra iskele kısmını sinirli bir şekilde iş yerimin dışına gelişi güzel atmamdan dolayı yeni bir icat ortaya çıkmıştır. Evet, bölgemde bir motor satıcısının motor vermemesinden kaynaklanan hırs sonucu uçak kanat sistemini duvara fırlatıp atmam esnasında o kanatlara rüzgârın vurmasından ve dönmesiyle çok büyük bir icat ortaya çıkmıştır. Hemen rüzgâr için yeni sistem yaptım. Müthiş olmuştu. Birkaç geliştirme yaptıktan sonra daha büyüğünü yaptım. Evime altmış metre uzaklıktaki tarla yoluna monte ettim. Aynı sistemin biraz küçüğünü arabamın üzerine bir özel bagaj yaparak monte ettim. Arabanın üstüne takmamın sebebi test amaçlıydı. Evet, arabam hızlandıkça o kanatlar o hıza göre dönüyorlar ve otobana çıktım. Yüz yirmi kilometre hız yaptım ve kanatların o hıza amorti ettiğini gördüm. Evet kanatlar on beş santimetre genişliğinde ve otuz santimetre boyundaydı. Ancak kanatlar büyüdükçe hız düşmekte olduğu için bu küçük kanatlar çok olumlu sonuç vermişti. Yani şöyle bir metre uzunluğundaki kanat altmış kilometre hızla esen bir rüzgârda bir dakikada bin tur yapıyor ise iki metrelik bir kanatta beş yüze düşer. On metrelik bir kanatta ise yüze düşmektedir. Yani çok büyük bir rüzgârda dahi direncini korumakta olduğu ortaya çıkmıştır. Türkiye bu yeni icat ile yenilebilir enerji konusunda dünya lideri olacaktır. Bu icadı ilgili kurumlara göstermem gerekiyordu. Arabamın üstündeki türbini ile Ankara’ya gittim. Yanıma inşaat mühendisliğinden emekli olan Hüseyin Beyi de aldım ve Enerji Bakanlığı’nın önüne geldik. Ancak arabamı içeri almak istemediler. Biraz mücadele ettik ve içeri girip park ettik. Enerji Bakanlığı’nın içine girerek rüzgâr türbinleri ile ilgili olan insanlara sorduk ve iki mühendis ile tanıştık. Durumu izah ettim ve icatçı olduğumu tekrar anlattım. Üstelik diğer icatlarımın resimlerini de gösterdim. Hakkımda çıkan gazete ve dergileri gösterdim çünkü kendimi ispat etmek zorundaydım. Arabamın üstünde bir tane monteli olduğunu ve aynı zamanda kapalı bagajımda seyyar bir tane daha olduğunu söyledim. Görmeleri için ısrar ettim. Alay edercesine görmeyi kabul ettiler. Arabanın yanına geldik. Allahtan rüzgar vardı arabamın üstünde türbin dönmeye başladı ve ben canla başla anlattım. Maalesef Enerji Bakanlığı yeni icatlarla ilgili kurum değil, dediler. Ben de dedim ki, siz Türkiye’de rüzgar ile elektrik üretimi bilen en yüksek kişisiniz. Bu sistem var olan sistemden daha üstündür. Yoksa hiçbir üstünlüğü yok mu, dedim. Biraz incelediler ve bir tanesi dedi ki şu burunlukta olmasa bu döner, dedi. Halbuki o burun o sistemi döndürmektedir. Aksi halde asla dönemez. Bende burunluk şarttır dedim. Yok, o burun olmasa da döner diye ısrar etti. Artık pes doğrusu taş olsanız çatlarsınız. Yani bana akıl veriyorlar. Ben hemen indirdiğim aletleri bagaja attım, kapıyı hızla kapattım. Yanlış yere gelmişiz, dedim. Biz Enerji Bakanlığı’nı arıyorduk burası başka bir yermiş, dedim. Bir tanesi hayır burası,dedi. Bende Enerji Bakanlığı ise Türkiye batmıştır diyerek oradan ayrıldım. Ankara’da dolaşırken Kızılay caddesinde kırmızı ışıkta durdum. Arkamda resmi araba. Bir bakan veya askeriyenden biri mi bilmiyorum. Arabamın arka camında icatlarla ilgili ve ülke sorumlulukları ile ilgili yazılarım vardı. Onu okumuş ve yeşil yanmıştı biraz ilerledim hemen önüme geçti ve beni durdurdu. Ben o anda sağa çektim durdum. Aslında orada durmam yasaktı. Adam sivil kıyafetle indi. Arabada ki yazıyı sen mi yazdın dedi evet dedim, içimden eyvah yandık dedim. Çünkü arabamın arkası tamamen yazılarla dolu ve üst bagajın sağında solunda koca iki levha var. Onlar da yazılarla dolu. Bir de rüzgar türbinin her tarafı icatlarla ilgili ve ülkenin kalkınmasıyla hangi yol izlenmelidir yazılarıyla yazılıydı. Biliyorsunuz ki herhangi bir yazı reklam amacı taşıdığı için yetkili kurumlardan müsaade almadan gezdiremezsiniz. Ben onun için durdurulduğumu sanıyordum. Meğer adam yazılarımın çok iyi olduğunu, düşünerek yazıldığını ve ülke gerçeklerini çok iyi ifade ettiğimi söyleyecekmiş. Beni tebrik etmek için durdurmuş. Beni kucakladı. Sen ne iş yapıyorsun dedi. Ben de sadece icat çıkartıyorum dedim. Tekrar tebrik etti ve ayrıldık. Arabamı hangi park yerine koysam geri geldiğimde mutlaka arabanın etrafında yazıları okuyan insanları görüyorum ve tebrikler alıyorum. Arabamda ki o yazıları gören akıllı bir insan beni tebrik etmek için mutlaka bekliyor o yazıları gezdirmemin tek amacı Türk milletine icatsız hiçbir ülkenin kalkınamadığını iyi bir dilden öğretmekti. İcatçı insanları desteklemenin ülke kalkınmasında en büyük etken olduğunu ifade ediyordum. Enerji Bakanlığı’ndan sonra TÜBİTAK’ a gittik. TÜBİTAK başkanı ile görüşmek istedim. Maalesef uzak yerlere gitmiş ve başkan yardımcısı ile görüştük. Yine aynı tas aynı hamam. Çünkü TÜBİTAK’ a dördüncü defa gidişimdi. Maalesef dördüncü TÜBİTAK ziyaretimden de desteklenemedim. Aslında TÜBİTAK icatlarla ilgili kurum olmadığını çok iyi biliyordum. Ancak icatlarla ilgili hiçbir kurum olmadığı için mecburen AR-GE ile ilgili kurumun kapısına gitmem gerekiyordu. TÜBİTAK varlığı başlı başınca komik mi komik çünkü bir ülkenin kendi icatları yok ise kendini geliştirmesi söz konusu olamaz. Keza Türkiye’nin toplu iğne değerin de dahi icatları olmadığına göre TÜBİTAK hangi ülkelere hizmet için kurulmuş? Ben hala anlamış değilim. İcatların olmadığı yerde AR-GE olamaz. AR-GE demek var olan icatlar üzerinde geliştirme işleridir. Diyeceksiniz ki sanayi var üretim var tabiî ki AR-GE olmalı diyeceksiniz. Maalesef yanılıyorsunuz. Türk sanayisi bir benzer ürünler üreten sanayidir. Bir benzer aletlerin AR-GE si olmaz, çünkü bir benzer alet demek ikinci, üçüncü sınıf mal demektir. Siz ikinci veya üçüncü sınıf bir alete AR-GE yaptırırsanız bu yapılan AR-GE sayesinde birinci sınıf haline gelir. Ancak her sınıfın patenti olduğu için birinci sınıfı birebir taklit etmiş olursunuz. Birinci sınıfı yapmanız patent kanuna ters olduğu için yasaktır. Peki, sizin yaptırdığınız AR-GE işinize yaramayacak, sizin suç işlemenize sebep olacaktır. İşte bu sebepten birinci sınıf malın dışında yapılan AR-GE işleri boşa uğraşlardır. Sadece üretimin hızlanması veya daha ucuza mal etmek AR-GE’leri gibi ülke çıkarına değil üreten firmaların menfaatine AR-GE işleri olur. Ülke menfaatine olan AR-GE işleri sadece o ülke içerisinde çıkarılan icatlarla mümkündür. Yeni bir icat dünyanın ihtiyacı olduğu için ihracat ağırlıklıdır. Maalesef Cumhuriyet kurulduğundan itibaren günümüze kadar benim icatlarım dışında hiçbir icat olmadığı için ülkemizde icatlara yönelik ne bir kurum nede icatlarla ilgili patent verilme işlemi yoktur. Ülkemizde acilen TÜBİTAK kurumunun bir bölümü icatlar bölümü olmalı ve bu bölümde çalışan insanlar icat, AR-GE, buluş, icat patenti ve AR-GE patenti, ölçü patenti nedir ve markalaşmak nasıl olur bunları yurt dışında icatları olan gelişmiş ülkelerden çok iyi öğrenmiş olan insanları çalıştırmamız gerekmektedir. Evet, rüzgar gülünün konusundan biraz uzaklaştık. Ancak yukarıda belirttiğim konular ülke için hayati bir sorundur. Rüzgar türbini için Ankara’dan elim boş döndüm. Keşke gitmeseydim, çünkü en az bir yıl iştahsız icatlar ile ilgileneceğimi biliyordum. Ankara’dan geldiğimi bilenler ne oldu diye sordular? Dediler, ilk defa aklıma şu geldi Ankara bilinçsiz insanlar tarafından işgal edilmiş dedim. Maalesef bu çok doğru bir cümle idi, ancak bunu sadece benim görmüş olmam hiçbir şey ifade etmiyordu. Boş arazime kurmuş olduğum rüzgar türbini yaklaşık on yıl döndü durdu. Herkes bakıp geçti, bir Allah kulu bu türbinin önemini sormadı, incelemedi. Yani bir söz vardır, su akar Türk bakar. Ağabeyim biraz variyetli insandı. Ona rica ettim, sen şu işe para yatır altı metre yüksekliğinde bir türbin yapalım. Maalesef isteksiz göründü. Eski belediye başkanına rica ettim. O tamam ,dedi. Daha sonra vazgeçti, birçok girişimim boşa çıktı. Ancak İstanbul’dan Trakya bölümünden bir telefon geldi. Benim rüzgar türbinini yapmaya çalıştıklarını söylediler. Bunlar iki kişi. İkisi de mühendismiş ve benden bilgi almak için irtibata geçmişler. Benim icadımı kopya yapacak olan kişiler benden yardım istiyorlar. Bu ülkenin tamamen çivisi çıkmış. Hırsızlık sanki resmileşmiş gibi. Evet icatlarınızı koruyamayacak bir ülkede iseniz bunlar olabiliyor. Hemen onları uyardım, bakın benden müsaadesiz yaparsanız suçlu olursunuz. Sanki Türkiye’de değilmişiz gibi davrandım ve onları uyardım. Hemen telefonu kapattılar. Aslında icatlar hiç kimseye gösterilmemelidir. Ancak öyle bir ülkedeyim ki o icatları göstermeden hiç kimseye bu sorunları anlatamazsınız. Bu sorunları aşmadan icatlarına sahip çıkan bir ülke olunamaz. Benim yaptığım resmen bir devrim niteliğİ taşımaktadır. İcatsız bir ülke asla ayakta duramaz, çöker, yok olur. Ve bunu tüm Türkiye halkı bilmeden devlet ciddiye alamaz. Halkın sahip çıkmadığı hiçbir soruna siyasetçi el atmaz. Benim yaptığım halkı bilgilendirme mücadelesidir. Bu nedenlerden dolaya aylarca fuarlarda, TÜBİTAK sergisinde, Gazi sergisinde ve birçok yerlerde aylarca gösteriler yaptım. Tüm icatlarımı göstermek zorunda oldum. Televizyonların hepsinde tüm icatlarım yayınlandı. Gazeteler ve dergilerde bölge medyalarında hatta Kıbrıs’ta dahi yayınlar yapıldı. Bunları yapmamdaki tek amaç Türk milletinin icatlarına sahip çıkmayı öğrenmeleridir. Aksi halde halkın sahip çıkmadığına ne siyasetçi ne iş adamı ne devlet ne de o ülkenin medyası sahip çıkmıyor. Bu nedenle icatlarını kamuoyuna göstererek büyük riskler aldım. Buna mecbur bırakıldım. Rüzgar türbini ve verkaç şanzıman icadım ülkemiz için en önem verdiğim icatlarımdan ikisidir. Bu iki icadıma tüm dünyanın acil ihtiyacı olan icatlardır. Avusturya’dan ağabeyim Fikri geldi. Ona bu iki icadımın ortaya çıkması için sahip çıkmasını isteyecektim. Aslında ağabeyim Fikri’den yirmi bin EURO alacağım var. Yaklaşık on sekiz yıldır bu parayı vermiyor, bende istemekten utanıyordum. Çünkü benim evimde misafir kalıyordu, Fikri ağabeyim verkaç şanzımanının bir arabaya uygulanmasının masrafını üstleneceğini söyledi. Yaklaşık on bin TL tutuyordu, sekiz bin TL vermeyi kabul etti. Ancak iki bin lirayı elden verdi, diğerini de alacaklının bana vereceğini söyledi. Ben ağabeyime rüzgar türbinini çıkarmayı teklif ettim. Fakat o verkaç şanzıman değip durdu. Tamam dedim ve alacaklı olduğu ağabeyim diğer ağabeyim Rasim idi. Maalesef Rasim ağabeyim geriye kalan altı bin TL’yi ödemesi uzadı. O sırada ablamın damadı Hüseyin geldi. Onun geldiği zaman daha geliştirdiğim rüzgar türbininin minisini yapmıştım. Çok güzel rüzgar olduğu için bu türbin sürekli dönüyordu. Hüseyin bana nedir dayı bu dönen dedi. Ben de tüm detayları ile anlattım. Dayı ben sana söz veriyorum bunun büyüğünü yapacağız dedi. Ben öyle diyeni çok gördüğüm için pek inanamadım. Hüseyin arkadaşları ile sıklıkla gelmeye başladı ve arkadaşlarına dayı ile bunun altı metreliğini yapacağız dedi. Bir gün beni telefon ile aradı, hadi dayı başlıyoruz, dedi. İlk defa bu kadar sevinmiştim. Önce direkleri yaptırdım. O gün bin TL harcadık. Daha önce ben kendim yapacağım diye tüm dişlileri yaptırmıştım. Hüseyin bir müddet sonra tekrar aradı ve babası ile diğer demir saç işlerini satın alacaklarını söyledi. O gün gittik tüm ihtiyaçları aldık. Yaklaşık üç bin TL tutmuştu. Bir de kaynak yapma, taşlama ve boyama işleri kalmıştı. Ondan sonra dinamo alınacaktı. Artık yarıdan fazla masrafı ödenmişti. Ben hemen kaynak işine başladım. İki günde en az dört günlük işi bitirdim. Çünkü hayatımda en çok istediğim şey büyük türbini yapmaktı. Üçüncü gün Hüseyin geldi ve dayı bu işi hemen durdur, dedi. Neden, dedim. TÜBİTAK ve KOSGEB bu gibi yeni icatların yapımını üstleniyormuş, dedi. Bir de yüz bin TL para veriyormuş ve hemen işleme başlıyoruz, dedi. Yirmi gün sonra Ankara’ya gittik, bizim dosyayı hazırlayan kişiyle görüştük ve hemen işlere başlandı. Fakat maalesef sonuç alamadık.
Kendinizi inanılmaz bir deneyim ve en iyi nihai ürünle sonuçlanan gerçek bir ortaklıkta çalışırken bulacaksınız.