Gizli topuk ayakkabı ile dök-yat koltuk takımına aynı ayda başlamıştım. Amcamın kızının üç oğlu var, ortanca oğlu İdris mobilyacılığa başlamış. Bende ağaçtan gizli topuk işlerini İdris’e yaptırıyordum. İdris o an nelerle uğraştığını sordum, çekyat işine gireceğim dedi. İdris dedim; çekyat sistemi bizim ülkemizin sistemi değil. Başka ülkelerden kopya yapılmış dedim. Kopya işleri doğru işler değil rekabetli işlerdir. Gel sana oturma ve yatma icadı çıkarayım. İdris tamam dedi. Aslında İdris’te aynı ayakkabıcı Musa gibi aynı çekyat üzerinde değişik model yapacağımı düşündü. Ben İdris’in öyle sandığını anladım. Aynen ayakkabıda olduğu gibi benim amacım ülke içerisinde bir icat daha çıkartmak ve kendimin mucit olduğunu kanıtlamaktı. Bu vesile ile dök-yatın küçük maketlerini yapmaya başladım. Ayakkabı işlerinde fırsat buldukça o işle uğraşıyordum. Bende hiçbir alet olmadığı için işlerimi sanayide yaptırıyordum. Benim işim avare işi olduğu için iş yaptırdığım birçok mekânlar da yarım saatlik işim için saatlerce o soğuk mekânlar da ayaklarım donarcasına yılmadan usanmadan beklemek zorunda kalıyordum. İnanın tüm yaptığım icatlarda aynı işkenceyi çektim. Onun için bir icat çıkartmak sadece beyin yormakla bitmiyor. Başka bir mekâna ihtiyacınız olduğu zaman hem alay konusu olursunuz hem aptal hem avare insan hem de yontulacak tavuk olursunuz. Çünkü Türk sanayicileri icat nedir, Ar-Ge nedir, Patent nedir nasıl dünya markası olunur bunu bilmeyen ve hiçte umurunda olmayan, akşama eve nasıl ekmek getireceğinden başka hiçbir şeyi gözü görmeyen bir sanayiciye sahibiz. Dünya standartlarında düşünceye sahip sanayicimizi eğitmemişiz. Sabahtan erken kalkan sanatkâr olmuş. Bir insan dünya görüşüne dünya bilgisine sahip olmadan sanatkâr olamaz. Ona çaylak sanatkâr bile denemez. O insanların sağlığı ile hatta hayatları ile oynayan biri olur. Sanatkâr aklını kullanan birey demektir. Aklını iyi kullanan bir insan ne ülkesine ne milletine ne de doğaya zarar veremez.
Bu sebepten Türkiye’de bir icat çıkartmak bir çölü karşıdan karşıya susuz geçmek kadar zor bir meseledir. İdris Bey’in işyerinde mobilya yapıldığı için kaynak ve taşlama malzemesi yoktu. Bu ihtiyaçları başka iş yerlerinde yaptırıyordum. Yaptığım iş yapboz işleri idi, çünkü koltuk yapma işlerinden hiç anlamıyordum. Benim için ne ayakkabı gizli topuk ne de kanepe koltuk işleri ilgi alanım değildi. Küçük bir araştırma sonucunda yeni bir icat çıkartma yeteneğine sahibim. Ne yazık ki bu yeteneğimi benden başka ailem dışında kimse bilmiyordu. Bu sebepten başladığım işi bitirerek kendimi diğer insanlara ispat etmem gerekiyordu. Bir icadı yapmadan önce oturup kalktığım tüm insanlara yapmayı planladığım icattan bahsederdim. İcadı yapmadan konuşmamın sebebi o icadı mecburen ortaya çıkartmam içindir. Aksi halde çok tembel insan olduğum için o icadı yapmaktan vazgeçerim. Benim en korktuğum şey birine yalancı çıkmamdır. Tüm mucitler dünyanın en tembel insanlarıdır. Bunun için Mucitler işleri kolaylaştırmak o işleri kolaylaştırma aletleri yaparak o zor işlerden kurtulmayı ve kurtarmayı severler. O işler için on altı saat üşenmeden çalışırlar. Üç ay sonra İdris ciğerlerinden hastaneye yatmak zorunda kaldı. İş yerini kapattı, hastaneden çıkmasını bekledim. Maalesef doktorlar mobilya işi yapmasın dediler ve tüm planlar alt üst olmuştu. Mecburen başka işyerlerinde devam ettim. Bu iş için üç iş yeri gerekiyordu, bunlardan biri mobilyacı diğeri demirci biride döşemeciydi. Üçünü de buldum ve bir tane örnek çıkarttım, hemen o örneğin de maketini yaptım. O güne kadar dört icadı çıkartmış oldum. Bu arada başka icatların yapımına başladım. Aradan iki yıl geçti, dök-yat kanepemi kullanarak testler yaptım. Testlerde bazı sorunlar çıktı. Dökyatı tekrar sil baştan daha iyi bir sisteme çevirdim. Aynı sistemde tekli koltuk ta yaptım. İş yaptırdığım kişiler benden bıktığı için onlar kovmadan ben başka iş yerleri buluyordum. Yaklaşık yirmiye yakın iş yeri değişikliği yaptım. Dağın tepesinde bir köyde yarım yamalak mobilyadan anlayan ve çok milli olan biri ile dahi çalıştım. Altı değişik şekilden sonra tam istediğim şekle dönüştürdüm. Aradan üç yıl geçmişti, ayakkabı ile kanepeyi birlikte yürütüyordum. Kanepeyi görenler şapka çıkarıyor, çünkü bir kanepede dört kişi yatabiliyordu ve altı kişi oturabiliyordu. Bir koltukta bir kişi yatıyordu ve dört kişi oturabiliyordu. İki koltuk birleşerek ikili veya üçlü, dörtlü koltuk takımı oluyordu. Aynı zamanda köşe koltuğu oluyordu. Bir kanepe iki koltuktan 14 kişilik oturma yeri ve altı kişilik yatak ayrıca iki yatak odası da olabiliyordu. Bir bayan tek başına hiçbir alet kullanmadan söküp taşıyordu ve kurabiliyordu. Dök yat takımını gören işte benim hayal dahi edemediğim koltuk takımı diyordu.
Kendinizi inanılmaz bir deneyim ve en iyi nihai ürünle sonuçlanan gerçek bir ortaklıkta çalışırken bulacaksınız.