Zincirsiz çok vitesli dairesel şanzımanı bitirdikten sonra yeni bir icat yapma arayışına başladım. Ancak bir icadı yapmak için o icadı ihtiyaç duyulması gerekmektedir. Bir gün Gölyaka da dolaşıyordum, çocukluk arkadaşım olan Dursun un küçük kardeşi Musa’nın ayakkabı satış yerine girdim. Onunla koyu bir muhabbete başladık. Ne yaptığımı sordu bende mucit olduğumu söyledim. Musa da ben ayakkabı imalatı ve satışını yapıyorum dedi. Ben Musa’ya yeni bir ayakkabı icadı yapabiliriz dedim, yapalım ağabey dedi. Bu benim için aranan bir fırsattı ve oldukça memnun oldum. İlk aklıma gelen Musa’nın boyu kısa olduğu için boy uzatan ayakkabı düşündüm. Hemen ertesi gün başlarım dedim, o gece ayakkabı nasıl yapacağımı düşünüp ortaya çıkarttım. Ancak Musa Bey’in yeni bir ayakkabı modeli çıkaracağımı sandığını çok iyi biliyordum. Ben ise yeni bir icat yapacağım yani Musa’yı yeni icat yapmaya ikna etmem gerekiyordu. Çünkü Musa Bey yeni icadımın yeni bir model olduğunu sanmaktaydı. Ertesi gün Musa Bey’in imalathanesine gittim, Musa da oradaydı ve Musa’ya gizli topuk yapacağımı söyledim. Musa Bey: Ağabey yeni bir model düşünemez misin, dedi. Musa dedim, yeni bir model geçici bir iştir. Biz seninle kalıcı bir iş yapacağız insan boyunu yükselterek, boyunun yüksek olmasını sağlayacağız. Çünkü dünyada boyundan şikâyet eden en az % 20 insan var. Bu oran çok büyük bir orandır, mesela Çin, Japonya, Kore gibi boy kısalığı yaşayan çok sayıda insanları örnek gösterdim ve Musa’yı az da olsa ikna etmeyi başardım. Ancak ayakkabı sektöründen hiç anlamıyordum, tabiî ki ne yapılacağını biliyordum. Hemen ağaçtan çeşit çeşit gizli topuklar yaptırdım ve Musa’ya montajını yaptırdım.
Hem kendim hem de tanıdıklara giydirerek test ettik ve bu deneme süreci 3 ayımızı aldı. En sonunda Musa’nın canına tak dedi, Hasan ağabey yeni bir ortakla anlaştım beraber çalışacağız. Bu ortak bu gibi işleri kabul etmiyor dedi. Ben o anda şok oldum, çünkü işin sonunda Musa bu icat ile çok zengin bir insan olacaktı ve bu fırsatı kaçırdığı için üzüldüm. Aynı zamanda o icadı yapacak yeni bir iş yeri bulmam gerekiyordu. Musa’yı anlayışla karşıladım ve sordum Musa kaç para harcadıysan tüm masraflarını ödemek zorundayım dedim, hayır ağabey önemli değil dedi. Asla kabul etmeyeceğimi söyledim, hesap yaptırdım. Hemen o anda harcamaları ödeyerek oradan ayrıldım. Ayakkabı projemi tamamlamak için Düzce ilinde ayakkabıcıların birçoğu ile iş birliği yaptım yine de istediğimi yaptıramadım. Düzce’den İstanbul’daki Gedikpaşa ayakkabıcılarına gittim ve tüm ayakkabı ustalarıyla, aynı zamanda modelcilerle birlikte uğraş verdim, maalesef istediğim sonucu alamadım. Hiçbir usta benim istediğim şekilde ayakkabı sisteminin yapılacağını kabul etmiyor. Ben mi anlatamıyorum yoksa onlar mı anlamıyorlar bilmiyorum. Ben 18 yaşında Avrupa’ya gittim ve orada 18 yıl kaldım. Bu sebepten dolayı Türkçem bozulmuştu. Birde benim ayakkabıcı olmadığımı bildikleri için bu adam yanlış işler düşünüyor diye bana akıl veriyorlardı. Bilmiyorlar ki ayakkabıyı da mucitler çıkarttı, Türk milleti mucit nedir, icat nedir bilmiyorlardı. Bir taraftan çekyat icadıyla uğraşıyorum. Tekrar oturduğum ilçeye geldim ve artık yorulmuştum. Tek çarem bir mekân bulup birde iyi bir usta tutmadan benim projemin hayata geçmeyeceğini anladım. Ben ayakkabıcı Musa’nın ağabeyi Dursun’u ayakkabı tamircisi olarak biliyordum meğer ayakkabı üretiminden de anlıyormuş. Dursun çocukluktan beri en iyi arkadaşımdı onu buldum tamirciliği bırakmış tamamen kendini içkiye vermiş ve ekonomik gücü tamamen bitmişti. Dursun’un oturduğu ev kendinindi ve evin altında iki oda boşmuş. Dursun ile anlaştık ve malzemeleri satın aldım. Hemen işe başladık, fakat Dursun’un ustalık yeteneği taklitçilikmiş, yani kendi zekâsıyla değil ustasından gördüğünün dışına çıkamayan usta olduğunu gördüm. Benim aradığım usta kendi zekâsıyla hareket eden ustadır. Maalesef iki ay içinde yüz çift ayakkabı çıkarttık ve 3 bin marklık malzeme harcadık. Yine olmadı. Olmasa bile mücadeleye devam ediyorum artık ayakkabıcılığın her türlü sırrını öğrendim yani bir ayakkabı ustasından daha çok bilgiye sahibim. Ama el alışkanlığı olmadığı için bir usta gibi ayakkabıyı çekme işlemi ve derinin esneme şekillerinden anlamıyordum. Biz Dursun ile yola devam ederken yine çocukluk arkadaşım ve aynı zamanda kan kardeşim olan İlhami arkadaşımla karşılaştım. Meğer İlhami de ayakkabı ustasıymış. İlhami’yi çocukluğumdan beri tanıdığım için akıllı bir arkadaş olduğunu biliyordum. İlhami de boş boş gezen biriymiş. İlhami’ye sorunumu anlattım. Ben senin istediğin şekilde yaparım dedi. Ancak Dursun’la konuşmuyorlarmış. Dursun’la İlhami’yi barıştırmayı başardım. Üçümüz kafa kafaya verdik. İstediğim ayakkabıyı 2 ay sonra çıkarttım. Olmazı olur hale getirdik. En az 6 ay test edilmesi gerekiyordu. Yüzün üstünde ayakkabıyı bedavaya dağıttım. 6 ay sonra giyilen ayakkabıları inceledim. Sonuç çok sevindirici oldu. Gizli topuk olarak kalıplar yaptırdım. Tümü bayan içindi, hemen erkek kalıplarına başladım. Ancak kalıpçı işi çok uzatmış olduğu için ilk erkek ayakkabısının gizli topuklarını kadın gizli topuklarından yapıldı yani kadın topuğu ve ayağı ile erkek topuğu ve ayak ölçüleri tamamen değişikmiş. Dursun ile İlhami’ye yüz çift ayakkabı yaptırdıktan sonra fiyat konusunda anlaşamadık ve Düzce’deki ayakkabı üreticileriyle üretime başladık. Birinci üreticiye sadece zenne yaptırdım. Meğer zenne modeli sık sık değiştiği için model değişikliğine gitmek gerekiyormuş. Buna benim ekonomik gücüm yetmedi. Erkek ayakkabısı yapımına başlamaya karar verdim. Erkek ayakkabısı yapan yer ile anlaştım. Ancak elimde zennenin gizli topuğu vardı. Erkek gizli topuğun kalıpları bitmediği için beklememiz gerekiyordu. Erkek ayakkabısı yapan ustayla fiyat anlaşması yaptık ve kaparo verdim. Ancak zenne ustasındaki malzemeleri de taşıyıp erkek ayakkabıcının imalathanesine getirmiştim. Getirdiğim eşyaların içinde iki çuval zenne ayakkabının gizli topukları da vardı. Ben TÜBİTAK sergisi için bir hafta Ankara’da olmam gerekiyordu. Maalesef bir hafta içerisinde iki yüz erkek ayakkabısı yapımı bitirilmiş. Hem de erkek ayakkabısına kadın gizli topuklarının monte etmiş. Sözleşmemiz öyle değildi. İstanbul Bayrampaşa’dan erkek topukları kargo ile gelene kadar beklenecekti. Erkek ayakkabı imalatçısı çok borçlu biriymiş. Ben Ankara’dan geri gelene kadar iki ayakkabıyı cilt bitirerek kalan parayı almak için öyle yapmış. Maalesef tüm ayakkabı gizli topuk bayanlar için olduğundan defolu olmuş oldu. Kasap et derdinde koyun can derdinde misali. Buna benzer birçok olay oldu. İnanın sabır etmeseydim hiçbir icadımı bu noktaya taşıyamazdım. Gerek Düzce’de gerek İstanbul’da birçok iş yaptırdığım insanlar benim işimi görmek için değil sadece benim paramı daha çok nasıl alacaklarının hesabını yaptılar. Beni en çok yaralayan bu düşünce olmuştur. Gizli topuk ayakkabı icadımın özellikleri şunlardır; sürekli iki yıl kullansanız dahi topuk kısmında bollaşma olmuyor. Dünya’da benim dışımda bu potlaşmayı kimse önleyememiştir. Benim uzun süre üzerinde çalışma yapmam bu potlaşmayı önlemekti. Potlaşmayı önlemem için alışagelmiş sistemin dışına çıkmam gerekiyordu. Ustalarla ters düştüğüm yer burası idi ve tamamen değişik yerden gizli topuğu yerleştirmem sonucunda potlaşmanın önüne geçtim. Şeytanın dahi aklına gelmeyecek bir uygulama sistemi çıkarttım. Normal ayakkabı fiyatının üçte biri kadar ücretle bunu başardım. Normal ayakkabı altmış TL ise gizli topuk doksan TL olmuş oluyor. Her insan satın alabiliyor, dünyada gizli topuk ayakkabı en az üç kat pahalı yapılmaktadır. Bunun nedeni çelik çember kullanarak potlaşmayı yavaşlatma yapmaktadırlar. Benim yaptığımda ise iki yıl giyseniz dahi potlaşma olmamaktadır. Bu sebepten dolayı Türkiye dünyanın yüzde on beş ayakkabı satışını ele geçirmiştir.
Kendinizi inanılmaz bir deneyim ve en iyi nihai ürünle sonuçlanan gerçek bir ortaklıkta çalışırken bulacaksınız.