Bir gün kanal D çekime geldi. İcatlarımı çekti ve yayınladı. Ertesi gün iş adamlarından biri telefon numaramı almış ve bana telefon ile ulaştı. Meğer bu iş adamı Düzce’de kereste fabrikasının sahibiymiş. Benden kalas üzerinde oluşan hızar tozunu temizleme makinesini yapmamı istedi. Ben de tamam dedim, ancak yoğun işlerimden dolayı o fabrikaya gidemedim. Tekrar telefon ile davet etti ve en sonunda fabrikaya gittim. Ne istediğini anlattı ve İtalyanların böyle bir makinesini olduğunu söyleyerek aynı İtalyanların yaptığını kopya etmemi istedi. Meğer İtalyan makinesi çok pahalı olduğu için kopyasını yapmamı istiyordu. Ben kopyacı değilim sen git kopyacılara yaptır, dedim ve ayağa kalkıp gidiyordum. Peki, sen neden geldin, dedi. Ben de ona bak beyefendi Türkiye kopyacı bir ülke olabilir ama ben kopyacı değilim. Ben yeni icatlar çıkaran bir insanım ve benim icadım dünyada var olan sistemlerden üstün olması gerekir, dedim. Peki, kaça yaparsın, dedi. Ben de üç bin TL’ye çıkar dedim. Garantimi dedi, garanti dedim. Tamam, yap bakalım dedi ve tüm özelliklerini, hassas noktalarını sordum öğrendim. O gün Düzce sanayisinden tüm ihtiyaçları alarak eve geldim üç gün içerisinde makineyi yaptım. Ancak tüm parçaları puntoladım, çünkü değiştirilecek parçalar olursa sökmesi kolay olsun diye sıra kaynak yapmadım. Üç gün sonra firmanın müdürü ile ustabaşları biraz kalas getirdiler ve ilk testi yaptım ve sıfır hatalı silme yaptığını ve üç saniyede dört metrelik bir kalası arkalı önlü silme yapması hem müdürü hem de ustabaşını şok etti ve makineyi alıp gidelim, dediler. Ben puntolu yaptım sıra kaynak yapılmadan veremem, dedim. O gece sıra kaynağını yaptım. Ertesi günün akşamı geldiler makineyi kamyona yükledik ve yarın sabah gelmemi istediler. Patronla birlikte test yapacağımızı söylediler. Ben saat 11 de gittim ve ilk teste başladılar. Silinen tahtaları ve kalasları inceledik maalesef hızar tozu vardı. Benim orada defalarca kalas sildik çok güzeldi, meğer sabah erkenden bir tır mal temizleyip TIR’a doldurmuşlar ve patron demiş ki ne kadar eğrilmiş kaçık gibi olmuş eski tahtalar var ise onları toplayın hasan ustayı kandıralım demişler. Tabiî ki makine düzgün kalaslar için tasarlanmıştı. Kaçık gibi olan kalasları silme işleminde fırçalar kaşıklı yere ulaşamıyor. Bende tahtaların kaşıklı olduğunu fark ettim ve bu tahtalar kaşıklı olduğu için her yerini silemedi, dedim. Patron, bizim kalaslarımızın çoğu böyledir, dedi. Ben de tamam olabilir dedim ve ona göre makineyi tekrar tasarlayacağımı söyledim. Hepsi gülmeye başladı ve hepsi tebrik ettiler. Bir tır dolusu kalas sildiklerini sıfır hatalı olduğunu söylediler. Hemen büroya gittik bana bin TL verdiler ve diğerini de bir hafta sonra gel al dediler. Meğer yaprak ürünleri denilen bu firmanın batmak üzere olduğunu tüm işçilere borçlu olduğunu bilmiyordum. Bir hafta sonra gittim, beş yüz TL daha verdiler üç gün sonra geriye kalan meblağı alacaksın dediler. O üç gün, üç ay ve bir yıl oldu üç yüz TL daha aldım gerisi yok. Yani gide gele yoruldum ve bin sekiz yüz TL’ye makineyi yapmış oldum. Kalas silme makinesini yapmadan önce yaptırmak isteyen patron ile sözlü bir anlaşma yaptım. Bana söz verdi, anlaşma şudur; bu makineden harici benden habersiz aynı makineyi yaptırmayacak ve bu makineyi asla yabancı uyruklu iş adamına hatta sıradan insanlara dahi göstermeyeceğine dâhil söz aldıktan sonra yaparım dedim. Çünkü yapacak olduğum makine dünyada bir ilk makine olacağını sadece ben bildiğim için bu sözü almam beni rahatlatıyordu. Çünkü Türk icatlarını koruyacak bir sistem olmadığını çok iyi biliyordum. Aynı zamanda bu icadı asla bir başkasına satmayacaktı. Bana namusu ve şerefi üzerine söz verdi, ancak bu patronu gözüm tutmamıştı ve onun usta başlarına gittim. Yani her gün kullanacak olan tüm usta başlarını topladım ve tembih ettim. Patronları bir yanlış yaparsa bana hemen haber vermelerini istedim. Söz aldım, o ustaların bir tanesi bölgenin kaymakamlığında görev yapan değerli bir kişinin samimi arkadaşıymış. Üç yıl sonra o ustadan kaymakamlığa telefon geldi. Kalas silme makinesinin Rus şirketine yüz elli bin dolara satıldığını ve TIR’a yüklenerek gemiye götürüldüğünün haberi geldi. Devreye kaymakam girdi ve benim hemen şikâyetçi olmamı istedi. Makinenin gitmesini durdurmamızı istedi, ancak benim elimde o makineyi yaptığımı belgeleyen resmi bir evrak olmadığı için hiçbir şey yapamayacağımızı söyledim. Hatta suçlu dahi düşebiliriz. Maalesef o firma aynısını kendi ustalarına yaptırmış ve o yaptırdığı makineyi yüz elli bin dolara iş birliği yaptığı Rus şirketine satmıştır. Türk icadı dünyaya Rus icadı olarak üretilip satılacaktı. İşte bu küçük örnek Türk mucitlerinin icatlarının nasıl yurt dışına satıldığının örneğidir. Türk iş adamlarımızın içinde nasıl hainler olduğunu da bilmemiz gerekir. Ticarette namus ve şeref sözünün hiçbir değeri olmadığı ve milli menfaatin önüne şahsi menfaatlerin geçtiğini görebilmemiz, buna önlem alınması gerektiğini söylemem gerekmektedir. Kalas silme makinesinin Rusya’ya satılması beni çok üzmüştür. Bir de şuna üzülmüştüm. Kalas silme makinesi göreve başladığı zamanda o fabrika on tane işçinin çıkışını vermiş. O makinenin yapacak olduğu kalas silme görevini bu on işçi yapıyormuş. Bu işçilere ihtiyaç duyulmadığı için çıkışları verilmiş. Bu işçiler çıkış paralarını almaları için fabrikanın önünde bekliyordu. Bende makinenin parasını almak için oraya gittim. O sırada o işçilerden birkaç bayan bana beddua etti. Ben şok oldum, neden dedim? Sen o makineyi yapmasaydın biz şimdi çalışıyor olacaktık dediler. Maalesef o gün çok üzülmüştüm.
Kendinizi inanılmaz bir deneyim ve en iyi nihai ürünle sonuçlanan gerçek bir ortaklıkta çalışırken bulacaksınız.